Cinsellik insan doğasının temelinde bulunun bir durumdur. İçgüdüsel olarak insanlar cinselliğe meyillidir. Her sistemde olduğu gibi üreme sisteminde de bazı hastalıklar vardır ve cinselliğe ihtiyaç duyan bir tür olduğumuz için de bu hastalıkların cinsel yolla yayılması oldukça kolaydır. Bu yazımızda, cinsel hastalıkların en yaygın görülenlerinden biri olan genital siğilden bahsedeceğiz.
Hem kadın hem de erkeklerde görülen genital siğiller, cinsel yolla bulaşan HPV virüsünün neden olduğu bir enfeksiyon hastalığıdır. HPV virüsünün 200’den fazla çeşidi vardır, fakat bu hastalığa yalnızca 40 çeşidinin sebep olduğu bilinmektedir.
Genital siğiller, vücutta özellikle genital ve oral bölgelerde görülebilen kabartı şeklindeki siğillerdir. Bulaş yolları da genel olarak havuzlar, oral, anal ve vajinal ilişkilerdir. Bununla beraber genital siğillerin bazıları rahim ağzı kanserine de sebep olmaktadır.
Dünya üzerinde her 10 kişiden 1’inde görülen HPV oldukça yaygın bir hastalıktır. Genel olarak cinsel ilişkiyle ve tenden tene temasla yayılsa da bazı durumlarda ortak alan ve eşya kullanımına bağlı da gelişebilirler.
Genital siğil, Human Papilloma Virusun (HPV) neden olduğu cilt üzerindeki et beni şeklinde, lastik kıvamında, ten rengi ya da biraz daha koyu viral deri lezyonlarıdır. Kondilom da denilen genital siğiller tüm dünyada son derece yaygın bulunan cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır ve Klamidya enfeksiyonundan sonra ikinci sıklıkta görülür. Siğiller ağrısız lezyonlardır ve genelde kişide varlıkları haricinde bir şikayet yaratmazlar. Bazen kaşıntı ve buna bağlı tahriş hissi yaratabilir ve tahriş olan lezyonlar kanayabilirler. Sadece kadın genital organında değil anus çevresi ve içinde de siğiller görülebilir. Genital siğil tedavisi kondilom saptandıktan sonra özellikle de lezyonlar yaygın bir şekilde bulunuyorsa en kısa sürede yapılmalıdır. Kondilom tedavisinde kullanılan çeşitli yöntemlerin temeli enfekte dokunun tamamen yok edilerek virusun dağılımını önlemek esasına dayanır.
Siğil deri yüzeyinden kabarık üzeri bazen ince çıkıntıları nedeniyle karnabahar veya kadife gibi görünen sert ciltten hafif koyu veya açık renkli olabilen deri hastalığıdır.Tek bir lezyon olabileceği gibi birden fazla lezyon ile ortaya çıkabilir ve dağılma eğilimi gösterir. Siğiller vücuda direk temasla bulaşan HPV virüsünün neden olduğu lezyonlardır, başka bir deyişle virüsün vücuda girmesi ile cildin üst tabakasında yapı değişikliği yaratması sonucu oluşan lezyonlardır.
Kondilom ya da kondiloma accuminata genital siğillerin tıp literatüründe kullanılan ismidir.
Human Papilloma Virus (HPV) denildiğinde tek bir virüs değil 100 den fazla alt türü olan bir virüsten bahsedilir. Bu alt türlerden her biri vücudun farklı yerlerinde ve farklı klinik öneme sahip enfeksiyona neden olabilir. Örneğin ayakta - elde görülen siğillerle genital bölgede görülen siğiller farklı tip HPV enfeksiyonundan oluşur dolayısıylada farklı öneme sahiptirler.
Genital bölgede 30'a yakın HPV alt tipi enfeksiyona neden olabilir ve genital siğillerin büyük çoğunluğundan HPV tip 6 ve 11 sorumludur. HPV tip 6 ve 11 de kanserojen etki yoktur, kanser yapmaları beklenmez.
Aşağıdaki resim virüsün elektron mikroskoptaki görünümüdür.
Genital siğiller oldukça değişken boyut ve şekillerde olabilmektedir. Bunun temel sebepleri; konak olarak kullanılan kişinin hastalıkla ne kadar iyi mücadele ettiği (örneğin yaşlı ve hasta insanlarda savunma sistemi çok daha zayıf olabilmektedir) ve hangi HPV türüne maruz kaldığıdır. Bazı genital siğiller belirti vermeyecek kadar küçük olabilir ve deriden kabarık olmayabilir. Her ne kadar bazen belirti vermese de aşağıdaki belirtiler görüldüğünde doktora başvurulmalıdır.
HPV virüsüne bağlı gelişen deri lezyonları, erkeklerde genellikle kolay fark edilebilirken kadınlarda fark edilmesi daha zordur. Çünkü kadın cinsel organı erkeğe göre daha karmaşık bir yapıya sahiptir ve vücudun içerisinde bulunmaktadır.
Genital siğiller, kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de görülebilir. Erkeklerde de kadınlardaki gibi kabartı şeklinde lezyonlardır. Farklı olarak erkeklerdeki genital siğillerin gözle görülmesi daha kolaydır. Penisin ve çevresindeki derinin üzerinde genellikle gözle görülen kabartılardır.
Bir kişi kendinde HPV virusunun olup olmadığını siğil benzeri lezyonlardan anlayabileceği gibi eğer lezyon yok ama HPV şüphesi varsa direk sürüntüden yapılacak PCR testinden de anlayabilir. Doktorunuzun vajen ve serviksden ya da şüpheli cilt lezyonundan alacağı sürüntüden yapılan PCR testi hem HPV'nin müspet olup olmadığı hem de hangi tipinin bulunduğu konusunda aydınlatıcı bilgi verecektir.
Genital siğiller kendilerine has bir görüntüye sahiptirler. Bu nedenle; jinekolog, ürolog veya dermatologlar tarafından kolayca teşhis edilebilir. HPV tanısında yıllık düzenli yapılan jinekolojik muayene oldukça önemlidir.
Genital siğil tanısında erkekler için net bir tanı yöntemi yoktur. Jinekologlar tarafından yapılan muayeneler teşhis konulmasında yeterli olmaktadır.
Nadiren klasik görüntüsünden farklı lezyonlarda cilt biyopsisi ile de tanı konulabilmektedir.
Pap smear testi, rahim ağzından fırça yardımıyla doku örneği alınıp incelenmesidir. Gayet kolay ve ağrısız bir işlemdir. Rahim girişindeki hücrelerdeki farklılaşmalar araştırılır. Ayırıcı tanı konmasında etkili olsa da tam tanıyı koymakta yeterli değildir. Testin sonucu pozitif ise HPV şüphesi artar.
Bazı HPV tipleri kansere neden olmaktadır. Bu HPV tipleri için kadının hücrelerinde DNA araştırması yapılır.
Vulva, vajina ve serviksin ışıklı büyüteçle incelenmesidir. HPV türleri rahim ağzında farklı hücresel değişikliklere yol açar. Kolposkopi, bu lezyonların ışıklı büyüteç yardımıyla incelenmesi ve gerekli görüldüğünde biyopsi alınması işlemidir.
Pap Smear testine benzer olarak rahim ağzından doku örneği alınıp incelenir.
HPV insandan insana bulaşan bir virüstür ve direk temas ile bulaşır. Dış ortamda uzun süre yaşayabilse de dezenfektanlara dayanıksız bir virüstür. Virüsün bulaşması için vücuda direk temas gerektiğinden ya enfekte alan ile ya da hasta kişi ile temas gerekir. Söz konusu genital siğiller olduğunda bu temas genellikle cinsel ilişki olmaktadır.
HPV hem erkekte hem kadında benzer siğillere yol açar. Aynı zamanda bazı tipleri kadınlarda rahim ağzı kanserine vajen kanserine ve vulva kanserine, erkekte ise daha nadir de olsa penis kanserine ve anal kansere yol açabilmektedir. Kadınlardaki rahim ağzı kanserinin %90 sorumlusu HPV'dir.
Siğil bir kişiden diğerine direk temasla yayılır ve genital siğiller için vajinal ve anal seks olabileceği gibi, ortak eşya kullanımı ile de bulaş söz konusu olabilir. HPV'den korunmada her ne kadar kondom önemli bir rol oynasa da, kondomun kapatamadığı bölgelerde bulunan siğiller ilişki sırasında kondoma rağmen bulaşabilir. Virus vücuda bulaştıktan hemen sonra değil 2 ay hatta yıllar sonra siğillerin gelişimine yol açabilir. Ama bu süreçte kişinin siğilinin olmaması bulaştırıcılığının da olmayacağı anlamına gelmez, hatta bağışıklık sistemi kuvvetli insanlarda virus bu süreçte hiç bir lezyona yol açmaksızın vücuttan temizlenebilir ama partnere bulaştırma gerçekleşmiş olabilir.
HPV cinsel yolla bulaşan bir virüs olduğu için korunma da en sık önerilen yöntem "kondom" kullanımıdır. Her ne kadar siğillerden tamamen korumasa da en azından virüsün rahim ağzına ulaşmasında engelleyici olacaktır.
Bir diğer korunma da "HPV AŞISI"dır. 11 yaşından başlayarak korunmak isteyen herkese aşı yaptırılması önerilir. Aşı sadece siğillere neden olan HPV tip 6 ve 11 den korumaz, serviks kanserine yol açan HPV tip 16 ve 18'den de korur ki aşının asıl amacı kanserden korumaktır. Aşı yurtdışında öncelikli olarak özellikle 11-14 yaş genç kızlara yapılmaktadır çünkü bu yaşta hem aşıya verilen bağışıklık sistemi yanıtı daha iyi olmakta hem de viruüsle hiç karşılaşmadan önce aşının yapılması kanserden korunmada daha etkili bulunmaktadır.
HPV aşısı koldan yapılan bir aşıdır. 15 yaştan önce yapılıyorsa 6 ay ara ile 2 doz yapılması yeterlidir ama 15 yaştan sonra en az 3 doz aşı yapılmalıdır. Aşı yapılması artık HPV ile ilgili smear testlerinin ihmal edilmesi anlamına gelmemelidir, 25 yaşından itibaren aşı yapılmış bile olsa her kadının serviks kanseri taramalarını yaptırmaya devam etmesi önerilir. Aşı erkeklere de aynı dozlarla yapılmaktadır.
Bu konuda HPV Aşısını Yaptırmanız İçin 6 Neden yazımız da ilginizi çekebilir.
Siğiller fark edilir edilmez doktorunuza muayene olmanız gerekir. Genital siğiller cinsel yolla bulaştığı için eşlik eden diğer enfeksiyonların da olabileceği göz önünde bulundurularak muayeneyi geciktirmemek gerekir.
Siğiller yaygınlıklarına göre tedavi edilir. Hafif ve sınırlı alandaki siğiller uygun krem veya solüsyonlarla kimyasal olarak yok edilebilirken, daha yaygın ve büyük siğiller cryokoagulasyon (dondurma) veya elektrokoterizasyon (yakma) yöntemleri ile tedavi edilmektedir. Tedavi bir seferde etkili olabileceği gibi bazen tekrarlayan seansları içerebilir. Bu tedavi sürecinde hastanın tamamen lezyonsuz olduğu zamana kadar cinsel ilişkiden kaçınması önerilir. Tedavide unutulmaması gereken bir şey de el-ayak siğilleri için satılan krem ve solüsyonların genital bölge siğilleri için bir tedavi seçeneği olmayacağıdır.
HPV virüsünün vücuttan atılması bazı ilaçlar, cerrahi müdahale ve zamanla sağlanabilir. Genital siğilin bazı türleri, kansere de neden olabilen önemli bir hastalıktır. Bu nedenle genital siğilden şüphelenilmesi halinde kulaktan dolma tedaviler uygulanmamalı ve uzman hekime başvurulmalıdır. Tedavi yöntemlerinden bazıları şunlardır:
Siğil dokusunun kimyasal ilaçlar yardımıyla yakılması sağlanır, fakat genital siğiller diğer siğillerden farklıdır. Bu nedenle vücudun başka bölgelerindeki siğiller için alınmış kremler bu bölgeye uygulanmamalı ve doktora danışılmalıdır.
Kriyoterapi, siğillerin sıvı nitrojen yoluyla dondurulması yöntemidir.
Ağrılı olabilecek bir işlemdir ve bu sebeple lokal (bölgesel) anestezi uygulanır. Siğiller elektrik akımı verilerek yakılır.
Taban dokunun tamamen kesilerek alındığı yöntemdir. Diğerlerine benzer şekilde çözüm sağlar, fakat diğer yöntemlere kıyasla daha risklidir.
Hasta dokular koter veya lazer yöntemi ile tamamen yok edildikten sonra koter yapılan yerlerin bakımı önemlidir. Hastaların bu bölgelerin mikrop kapmasını önlemek için hekimleri tarafından önerilen bakım kurallarını iyi uygulamaları, yaralar iyileşmeden suya girmemeleri ve hatta bu iyileşme tamamlanmadan cinsel ilişkiye girmemeleri önerilir. Lezyonların iyileşmesi sırasında şişliği ve ağrıyı azaltmak için soğuk uygulama yapılıp epitelizan tedavilerin uygulanması iyi gelecektir.
Yukarıda belirtilen tüm tedavi yöntemleri mevcut siğilleri yok eder. Ama bazen tedavi, nüksler nedeniyle aylarca sürebilir. Bu süreçte kişi taşıyıcı olmaya devam eder ve immün sistemdeki herhangi bir dalgalanmada siğiller tekrar görülebilir.
Belirtilen tedavi yöntemlerinin sonucu aynıdır ve mevcut virüsleri yok etmektir. Fakat iyileşme süresi değişkendir. Örneğin cerrahi işlem sonrasında yaraların iyileşmesiyle sorun çözülürken kremde tedavi süreci daha uzun olabilir.
Genital siğiller tedavi edilmedikleri taktirde genellikle birkaç aydan birkaç yıla kadar olan zaman aralığında kendiliğinden geçer. Kendiliğinden geçme olsa da bu tedavi yöntemlerinden daha büyük risklere sahiptir. Tedavi edilmeyen siğillerin tekrar görülme riski, tedavi edilenlere kıyasla çok daha fazladır. Ayrıca bu süreçte bulaştırıcılık devam ettiği için virüsün toplum içinde daha da yayılmasına yol açar. Bu nedenle genital siğil şüphesi bulunması halinde mutlaka tedavi olunmalıdır.
Genital siğil veya herhangi bir genital hastalık belirtisi olması durumunda uzman bir jinekoloğa başvurulmalıdır. Farklı tedavi seçenekleri ve siğille beraber görülebilen hastalıkların değerlendirilmesi konusunda uzman görüşü oldukça önemlidir.
Genital siğilin doğal tedavisi olarak kullanılan asit gibi maddeler o bölgedeki siğillerin bir kısmını yakar ve siğil yoğunluğunu azaltır. Bu hastalık için oldukça geçici bir çözüm oluşturur. HPV virüsünün vücutta kalmaya devam etmesi çözümün oldukça geçici olduğunu gösterir. Kanser riski bile bulunan ve hatta net bir tıbbi tedavisi bile bulunmayan bir hastalığın doğal tedavi yöntemleriyle tedavisi tabii ki mümkün değildir.
Genital siğillerden şüphelenen kadın veya erkeklerin mutlaka uzman jinekologlara başvurması ve altta yatan sebeplerin detaylıca araştırılması gerekmektedir.
Rahim ağzı kanserine yol açan HPV virüsünün, erkeklerde de penis cildi kanserine neden olduğu bilinmektedir. Genellikle erkeklerin taşıyıcı olduğu ve bu nedenle erkeklerin korunmasının da kadınlar kadar önemli olduğunu unutmamak gerekmektedir. Genital siğil, erkek hastalar için de önemli riskler oluşturmakta olup tespit edildiğinde, zaman kaybetmeden tedavi edilmelidir.
HPV ayrıca makat bölgesinde görüldüğünde makat ve kalın bağırsağın sonundaki rektumda kanserlere neden olabilir. Bununla beraber oral ilişkilerde, dil ve gırtlak gibi bölgelerde kanserlere neden olabilmektedir.
Genital siğil tedavisi tamamlanmış olan kişilerin cinsel ilişki öncesinde bunu partnerlerine bildirmeleri önerilmektedir. Yazımızda daha önce de bahsedildiği üzere siğiller tekrar edebilirler ve hatta gözükmeyebilirler. Bu nedenle tedavi sonrasında dahi olsa birkaç ay mutlaka korunma sağlanmalıdır.
HPV, cinsel yolla bulaşan ve dünya genelinde oldukça yaygın olarak bulunan bir virüstür. Genellikle genital bölgeyi tutan HPV, 200’den fazla alt tipiyle milyonlarca insanın korkulu rüyası olmuştur. Her ne kadar yaygın bir tür olsa da HPV günümüz tıbbında çok da korkutucu bir hastalık değildir. Teşhisinin yapıldığı durumlarda birçok tedavi yöntemine de sahip olan genital siğiller, tedavi edilmediği takdirde hastada büyük hasarlara neden olabilmektedir. Serviks kanseri, makat kanseri, penis kanseri, ağız kanseri, yutak kanseri gibi ciddi hastalıklar gecikmiş tedavinin bir sonucu olabilmektedir. Bu nedenle, HPV tanısının konması ve tedaviye erken başlanması oldukça önemlidir.
HPV tanısında rutin tarama testi olarak Pap Smear uygulanmaktadır. Bunun yanında HPV’ye spesifik olarak sonuç veren, HPV’nin varlığını gösteren ve tipi hakkında bilgiler veren HPV tarama testi de uygulanmaktadır. Bu testlerin temel amacı genital siğilin tanısının konması ve gelişebilecek olan kanser de dahil büyük hastalıkların engellenmesidir.
HPV, toplumda oldukça yaygın olarak bulunan bir virüstür. Vücudun birçok bölgesinde yerleşebilen ve birçok çeşitte olabilen kanserlere neden olabildiği görülmüştür. Genel olarak hücredeki bozulmaması gereken koruma sistemlerine müdahale ederek hücreyi vücuda düşman bir tümör hücresine çevirdiği bilinmektedir.
HPV’de tıbbi olarak en büyük avantaj, yapılacak erken teşhis ve tedavinin kanser riskini neredeyse sıfıra indirmesidir. Erken teşhisi yapılan virüsler uygun şekilde tedavi edildiğinde, hastalık vücuda zarar veremeyecek bir hale gelir ve kanser oluşum riski minimuma iner. Özellikle HPV’nin erken dönemde etki ettiği bölgelerde oluşabilecek kanserler için erken teşhisin önemi çok daha fazla olmaktadır. Bu nedenle, eğer cinsel bölgelerde veya oral alanda genital siğillerin görülmesi halinde derhal bir hekime başvurulmalı ve erkenden tedaviye başlanmalıdır.
HPV’nin neden olduğu kanserler vücudun birçok bölümünde görülebilir. En sık olarak penis, vajina ve oral bölgelerdeki kanserlerden sorumlu olsa da; serviks kanseri, yutak kanseri veya bağırsakları tutan kanserlerde de etkisi olabilmektedir. HPV’nin neden olduğu kanserler genel olarak gecikmiş tedaviye bağlı olsa da, ısrarla tıbbi desteğe başvurmayan hastalar hariç genital siğil semptomları açığa çıktığında başvuran hastalarda çözümü daha kolay olmaktadır. Özetle hekime başvurulması bu virüsten kolayca kurtulmakta tek kriterdir.
LEEP (Loop Electrosurgical Excision Procedure), cerrahi ameliyatlarda kullanılan ve yakma, dondurma veya lazer gibi geleneksel uygulamarın yerine geliştirilmiş son teknoloji bir işlemdir. Ucunda yarım halka şeklinde bir tel bulunan bir çubuk LEEP’te kullanılmaktadır. Bu çubuğun ucundaki oldukça ince telden elektrik akımı geçmektedir. Bu tel yardımıyla dokular vücuttan alınmaktadır. Özetlemek gerekirse elektrik akımının kullanıldığı bu tel cerrahi bir bıçak gibi işlev görmektedir. Rahim ağzından küçük anormal doku parçalarının çıkarılmasında LEEP kullanılmaktadır. Herhangi bir ön hazırlık gerektirmeyen ve genel veya lokal anestezi altında uygulanabilen LEEP işlemi, cerrahi bir işlem olsa da ayaktan cerrahi işlem sınıfına dahil edilmektedir. Herhangi bir sorun olmadan gerçekleşen operasyonlarda genellikle 5 ila 10 dakika arasında tamamlanmaktadır. İşlem sonrasında hastanede yatış gerekmez ve hasta operasyon sonrasında direkt olarak taburcu edilebilir. Genel anestezi uygulanan özel durumlarda ise hastanın ayılması gerekmektedir. Bu durumda ayılma işlemi için ayrılan odada hasta ayılana kadar tutulur ve ardından taburcu edilir.
LEEP işlemi, anormal Pap Smear testi sonucuna bağlı olarak ileri değerlendirme yapılarak kanser öncüsü olabilecek dokunun tedavisinde ve incelemesinde kullanılmaktadır. İşlem esnasında doku tahrip edilmeden alınır ve patolojik inceleme için uzmanlara gönderilir. LEEP’in en büyük avantajlarından biri de budur. Tahrip edilmemiş dokuların patolojik incelemesi mümkün iken geleneksel yöntemlerin kullanıldığı durumlarda patolojik inceleme mümkün olmamaktadır. Patolojik incelemelerin sonucunda dokunun ne durumda olduğuna, hastalığa ve hastalığın hangi aşamada olduğuna yani ilerleme miktarına bakılır.
Her ne kadar basit ve az riskli bir işlem olsa da, LEEP sonrasında da bazı yan etkilerin görülme riski vardır. Operasyon sonrası yan etkiler nadiren görülür ve görülse dahi büyük ihtimalle hastayı fazla etkilemeyecek basit durumlardır.
Operasyonun ardından iyileşme süresi kişiden kişiye değişmektedir. Yaş, ırk ve hastanın kan hücrelerine bağlı olarak değişse de genel olarak birkaç hafta içerisinde rahim ağzında iyileşme tamamlanmış olur ve eski haline döner. İşlem sonrasında ilk birkaç hafta kahverengi renkte akıntı olması normaldir. Bunun yanında, işlem sonrasında adet sancısına veya krampa benzer sancı tarzında ağrılar olabilmektedir. Bu gibi küçük rahatsızlıklar kısa sürede çözülmektedir. Kanama ve enfeksiyon gibi riskler ise kalıcı hasarlara neden olabilecek büyük risklere neden olabilir. Bu nedenle herhangi bir kanama durumunda derhal hekime başvurulması ve gerekli antibiyotiklerin alınması çok önemlidir.
HPV’nin kansere yol açabildiğinden yazının gerisinde bahsedildi. Şimdi bu kansere yol açarken görülen öncü lezyonlardan yani CİN’lerden bahsedeceğiz. CİN genel olarak kanser olmayan, fakat kanser öncüsü olarak görülen lezyonlara verilen addır. CİN sınıflandırması genel olarak lezyonun şiddetine yani kansere dönüşebilme riskine göre yapılmaktadır. En hafif CİN 1 iken, en ağır CİN 3’tür.
CİN tedavisi, sınıflandırma yapıldıktan sonra yani lezyonun şiddetine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Şimdi tedavi yöntemlerini daha detaylı inceleyelim.
CİN1 oldukça etkisiz ve zararsızdır. Bu nedenle lezyon yalnızca takip edilir ve eğer ki lezyon 2 yıldan uzun süre inatçı şekilde devamlılık gösterirse tedaviye başlanır. Tedavisinde ablatif yöntemler yani rahim ağzımı donduran yöntemler kullanılır. Ablatif sınıfına giren lazer ve kriyoterapi, CİN 1 tedavisi için uygun yöntemlerdir.
Bu iki aşamada bulunan lezyonlar CİN1’e göre çok daha riskli ve tehlikelidir. Bu nedenle, mutlaka tedavi edilmeleri gerekir. Bu lezyonların görüldüğü HPV vakalarında tedavi yöntemi genel olarak riskli bölgenin cerrahi yöntemler kullanılarak çıkarılmasıdır. Konizasyon ve LEEP, bu işlem için en uygun yöntemlerdir. Rahim ağzındaki riskli bölge bu yöntemlerle kolayca çıkarılır ve patolojik inceleme yapılabilir. Konizasyon ve LEEP yöntemlerinin seçiminde hastanın yaşı, klinik bulguları ve gelecekte çocuk isteği olup olmaması etkilidir.
CİN2 ve CİN3, kansere dönüşümde yüksek riskli doku grubuna girmektedirler. Prekanseröz yani kanser öncesi lezyonlar olan CİN2 ve CİN3’ün tedavisindeki iki yöntemden biri konizasyondur. Konizasyon en temel tanımıyla cerrahi bir alet yardımıyla prekanseröz dokunun tanısının konması ve hastalıklı kısmın çıkarılması işlemidir. Bu lezyonların görüldüğü hastalarda bazı durumlarda uygulanan konizasyon, lokal ya da genel anestezi altında uygulanabilir fakat LEEP yönteminin aksine genellikle genel anestezi tercih edilmektedir.
Konizasyon işleminde temel amaç patolojik incelemeye gönderilmek üzere lezyondan parça alınmasıdır. Alınan parça patoloji laboratuvarlarında incelenir. Alınan sonuçta dokunun kötü huylu bir tümör olup olmadığı ve rahim ağzı çevresinde yayılım gösterip göstermediği görülür. Hasta 1 – 2 günde iyileşip normal hayatına dönebilir. Sonuçlar genellikle 7 ile 10 gün arasında çıkar. Sonuca göre tedavinin devamlılığı sağlanır.
Rahim ağzı kanseri kendini aşamalarla belli eden bir kanser türüdür. Semptomlarını açığa çıkardığı için diğer sinsi kanser türlerine göre tanısı daha erken konulabilmektedir. Pap Smear testi sonucuna ve sonrasındaki incelemelere bağlı olarak konizasyon işlenebilir. Böylelikle kanser daha oluşmadan tedavi edilebilir.
Konizasyon bazı konularda riskli ve zararlı olabilmektedir. Çıkarılan parça çok büyük olduğunda rahim ağzı yetmezliği oluşabilir. Rahim, bebeği tutamayabilir ve böylece düşük riski oluşur. Özetle konizasyon işlemi sonrasında hastanın gebe kalmasında ve gebelik sürecinin sağlıklı ilerleyişinde sorunlar oluşabilir. Hamilelik planı olan kadınlarda LEEP yönteminin tercih edilmesi daha doğru olacaktır.
Konizasyon cerrahi bir işlemdir. Kanama ve enfeksiyon riski her türlü cerrahi işlemde olduğu gibi konizasyonda da vardır. Bu gibi riskleri en aza indirmek için bazı konularda daha dikkatli olmakta fayda vardır. Şimdi konizasyon ameliyatı sonrası dikkat edilmesi gerekenlere bakalım.
İlk hafta devam eden hafif kanama oluşabilir. Bu kanamanın olduğu bölge operasyon bölgesidir ve açık bir yara vardır. Bu yaradan enfeksiyon kapılmaması için ekstra özen gösterilmelidir. İlk 1 hafta suyla temas minimuma indirilmelidir. Özellikle havuz ve küvet gibi suyla temas edilebilecek mekanlardan uzak durulmalı ve duşlar kısa tutulup yine temas minimuma indirilmelidir.
Vajinal bölge sabun veya diğer temizlik malzemeleriyle temas ettirilmemelidir. Bu maddelerin açık yaradan kana karışmaları vücut için oldukça tehlikeli olabilir.
Operasyondan sonra hekimin belirleyeceği sürede cinsel ilişkiye girilmemelidir. Aksi takdirde yara tekrar açılıp aşırı kanamalarla karşılaşılabilir ve enfeksiyonlara açık hale gelinebilir.
Genital siğil tedavisinde uygulanan yakma işleminde sonra iz kalıp kalmayacağı konusunda net bir bilgi vermek mümkün değildir. Kişinin dokusunda oluşan yanıt iz konusunda belirleyicidir. Doku yanıtı da yaş ve vücudun yapısına göre değişkenlik göstermektedir. Bunun yanında, siğilin büyüklüğü de iz konusunda belirleyicidir. Büyük genital siğil izleri yakıldığında iz kalma riski daha fazla iken küçük genital siğillerde risk daha düşüktür.
HPV dünya nüfusunun oldukça büyük bir kısmında bulunan bir virüstür. Her ne kadar bu insanların çoğunda genital siğiller görülmese de virüs açısından taşıyıcı olarak yaşamlarına devam etmektedirler. Genital siğilleri bulunmayan kişiler yani taşıyıcılar 2 şekilde oluşabilmektedirler. Bu kişilerin taşıyıcı olmalarındaki ilk grup, virüse maruz kalmış, fakat bağışıklık sistemleri güçlü olduğu için daha henüz semptom verememişken yani genital siğil oluşturamadan bu virüslerin çok büyük kısmını öldürenlerden oluşur. Bu kişilerde öldürülemeyen virüsler saklanır ve kişinin ömrü boyunca saklanmaya devam ederler. İkinci grupta ise virüs maruziyeti hastalığa ve semptomlara neden olmuştur yani genital siğil oluşmuştur. Bu kişiler tıbbi destek almış ve genital siğillerden kurtulmuşlardır. Özetlemek gerekirse, genital siğili bulunmayan fakat virüsü vücutlarında pasif olarak taşıyan kişilere taşıyıcı denmektedir. Taşıyıcılar virüsü bulaştırmazlar.
HPV’den korunma yöntemleri taşıyıcılarda ve HPV’ye maruz kalmamış kişilerde değişiklik göstermektedir. HPV’ye maruz kalmamış kişilerde genel olarak korunma yöntemleri HPV’ye sahip olabilecek kişilerden uzak durmak üzerine iken HPV taşıyıcısı olan kişilerde korunma yöntemleri genel olarak bağışıklık sisteminin korunması üzerine kuruludur.
Taşıyıcılarda erkek ve kadınlar için gerekli önlemler tam anlamıyla aynı olmasa da benzerdir.
Bağışıklık sisteminin korunması taşıyıcı bireylerde hastalığın nüksünü (tekrar etmesini) engellemekte en etkili yöntemdir. Taşıyıcı bireylerde virüsler hastalığa dönüşebilme riskine sahiptirler. Bunun önündeki tek etken ise bağışıklık sistemidir. Kişinin bağışıklığında herhangi bir eksiklik görülmesi halinde virüsler tekrar saldırıya geçer ve HPV enfeksiyonuna neden olurlar.
Bağışıklığı korumak için vitamin ve minerallerin dengesi sürekli olarak sağlanmalıdır. Sağlıklı beslenmek ve bolca meyve tüketimi bu dengenin sağlanmasında en önemli etkendir.
Sportif bir yaşam tarzı bağışıklığın artmasını sağlar.
Stres ve psikolojik rahatsızlıklar bağışıklık sistemini zayıflatır. Stresli mesleklerden ve durumlardan uzak durulmalıdır. Psikolojik bir rahatsızlık olduğu düşünüldüğünde ise uzmanlara danışılmalıdır.
Genital bölge temizliğine dikkat etmek de taşıyıcılar için önemli bir etkendir.
Hastalığa hiç maruz kalmamış kişilerde de korunma yöntemlerinden biri bağışıklık sisteminin güçlü tutulması olsa da HPV riski olan kişilerle temastan kaçınmak en etkili korunma yöntemidir.
Hem kadın hem erkeklerde HPV’den korunmada en etkili yöntem tek eşliliktir. Tek eşlilikte bu hastalığın oluşma riski oldukça düşüktür. Çünkü HPV virüsü hiçbir insanda doğuştan bulunmaz. Özetlemek gerekirse HPV sahip biriyle hiç ilişkiye girilmezse hiçbir zaman bu virüse sahip olunmaz.
Ergenlik döneminde kadınlar için HPV aşısı yapılabilmektedir. Bu aşı rahim ağzı kanserinden koruyan aşı olarak da adlandırılmaktadır ve koruma oranı çok yüksektir. Bu aşı için en önemli nokta kişinin daha önce cinsel bir aktivitede bulunmamış olmasıdır. Özellikle 9 – 12 yaşlar bu aşı için uygun olsa da, cinsel aktiviteye başlamamış olan yetişkinlerde de aşı uygulanabilir. Cinsel aktiviteye başlamış kişilerde aşının hiçbir koruyucu etkisi olmayacaktır. Kadınlarda etkili bir yöntem olan HPV aşısının erkeklerdeki etkisi tıbbi bir soru işaretidir.
Prezervatif neredeyse tüm genital hastalıkların bulaşmasında koruyucu bir etkiye sahiptir. Genital siğiller ve HPV bulaşmasında ise koruyucu bir etkisi bulunmamaktadır. Bunun en temel nedeni, genital siğillerin kasık bölgelerinde de bulunabilmesi ve cinsel ilişkide kolayca temas etmesidir.
Güçlü bağışıklık sistemi genital siğil oluşumunu engellese de genellikle taşıyıcı olma riskinde etkili olamaz.
HPV aşısı, koruyuculuğuyla ünlü etkili bir aşıdır. Her aşı gibi HPV aşısının da minimal yan etkileri bulunmaktadır. Minör (önemsiz) yan etkileri var olsa da bilinen major (ciddi) bir yan etkisi gözlemlenmemiştir. Minör yan etkiler şunlardır :
HPV aşıları genel olarak koruyucu niteliktedirler. Aşıdan bahsederken ilk olarak HPV aşısının tedavi edici değil, koruyucu bir yöntem olduğunu belirtmekte fayda var. Kanserin oluşumunda sonra yapılan aşının kansere karşı hiçbir etkisi olmayacaktır. Doğru zamanda yapılan yani HPV ile temas etmeden önce uygulanan aşının kansere karşı koruyuculuğu olacaktır. Özellikle rahim ağzı kanseri, penis kanseri, anüs kanseri, vulva kanseri ve gırtlak kanserinde koruyucu özelliği vardır. Her ne kadar koruyuculuğu var olsa da tüm HPV tiplerinde etkili değildir ve bağışıklığın zayıfladığı durumlarda etkisi azalabilmektedir.
HPV aşısı, virüsün bulaştığı anda onun öldürülmesinde ve gelişecek enfeksiyonda vücuttaki öldürücü hücrelerin daha hazırlıklı olmalarını sağlamaktadır. Bağışıklık sisteminin normal düzeyde olduğu kişilerde HPV aşısı da yapıldıysa HPV’lerin çok büyük bir kısmı öldürülecek ve kalan kısmı da baskılanacaktır. Bu durumda genital siğil oluşumu da mümkün olmayacaktır. Özetlemek gerekirse; HPV aşısı HPV’ye karşı korur. Bunun sonucunda, HPV’nin neden olduğu kanser ve genital siğil gibi hastalıklara karşı da %100’e yakın bir koruma sağlar.
HPV aşıları 2 ayrı tipe sahiptir. Bunlar; Gardasil ve Cervarix’tir. Gardasil 4 farklı çeşitteki HPV’ye etki ederken, Cervarix 2 farklı HPV tipine karşı etkilidir. Buradan anlaşılacağı üzere, 200’den fazla çeşidi olan HPV’de tam anlamıyla bir korumanın aşılarla sağlanması mümkün değildir. Aşıların koruyucu etkisinin yanında mutlaka kişinin koruyucu önlemleri sağlaması gerekmektedir.
HPV aşısı, genellikle genç yaştaki (özellikle 11 – 12 yaş civarındaki) erkek ve kızlara yapılması tavsiye edilen bir aşıdır. En etkili ve doğru dönem gen yaşlar olsa da 9 yaşından 45 yaşına kadar herkeste bu aşının uygulanabilirliği vardır. Önemli olan nokta cinsel aktivite ve virüs maruziyetidir. Virüs maruziyetinden sonra yapılacak olan aşının neredeyse hiçbir etkisi olmayacaktır.
Genital siğiller, birçok risk içeren ve tedavisi en kısa sürede sağlanması gereken lezyonlardır. Gebelikte de benzer şekilde tedavinin derhal yapılması gereklidir. Hamilelerde kullanılacak olan yönteme karar verirken siğilin sayısına, yayılımına ve boyutuna bakılmaktadır. Hamilelikte genital siğile karşı en sık triklorasetik asit ve kriyokoter kullanılmaktadır. Bunun yanında elektrokoter ve lazerle tedavi de hamilelerde uygulanabilmektedir. Kullanılacak tedavi yöntemi seçiminde genital siğilin durumu, hastanın istekleri ve hekimin önerisi rol oynamaktadır yani tedavi yöntemine hasta ve hekim beraberce karar verir.
Genital siğiller bazı durumlarda tedavi edilmeden doğum aşamasına gelinebilir. Düzenli yapılan testlerle kontrol edilen siğillerin tedavisi yapılmadan da sezaryen doğum yapılabilir. Hamilelik sürecinde HPV bebeğe geçmez, fakat hamileliğin normal doğumla sonlanması mümkün değildir. Çünkü normal doğumda aktif genital siğillerden bebeğe HPV geçişi olabilir. Bu nedenle, HPV’ye sahip olan genital siğil hastalarında genel olarak sezaryen tercih edilmektedir. Böylelikle bebekte henüz tam anlamıyla oluşmamış olan bağışıklık sistemi bu kadar ciddi bir riske atılmamış olur.
Ayrıca Bakınız: Kadın Doğum Uzmanı Kimdir
Ankara merkezli muayenemizde genital siğil tedavisi uygulanmaktadır. Bilgi ve randevu için bizi arayabilirsiniz: 0(552) 328 9989
Genital Siğiller konusunda Genital Siğiller yazımız da ilginizi çekebilir.
Genital Siğil ve Kanser İlişkisi Hakkında Bilgilendirme Videoları: